TÜRKİYE terörden siyasi kutuplaşmaya, uluslararası krizlere dek iç ve dış dünyasında belki de Cumhuriyet Tarihi’nin en kritik dönemlerinden birini yaşıyor.
Şüphesiz bunlar da doğrudan bir ülkenin hayatta kalmasında hayati rol oynayan ekonomiye doğrudan etki ediyor. Hem de ekonominin en küçük kılcal damarından en ana atardamarına dek.
Bu köşede yaklaşan risklerle ilgili siz değerli okuyucularımızla aylardır ne paylaştıysak teker teker çıktı. Süleyman Şah Türbesi krizinden, daha yeni bir askerimizi şehit eden IŞİD ile kara savaşı ihtimaline, PKK terörünün boyutlarından, son olarak da ABD ile bir banka krizi yaşanacağına dek. Gündem olan yazımızın hemen sonrasında ABD’nin İran üzerinden örtülü para trafiğini yürüttüğü iddiasıyla Reza Zerrab’ı tutuklaması da herhalde gözlerden kaçmadı.
ALARM ZİLLERİ
Ama tüm bunlar yaşanırken şimdi dikkatimizi bir başka nokta çekmeye başladı. Ekonomi. Çünkü, çevremizde piyasanın içinde olan çoğu kimse artık ekonomi ile ilgili tedirgin. Herkes önünü görmek istiyor. Herkes kapanmış durumda.
Bu nedenle bu hayati konuyu yani ekonomiyi biraz işin duayenlerine soralım dedik. Ve tabii ki, daima tarafsız analizleri tanınan sevgili dostumuz Emre Alkin’e danıştık.
BANKACILIK SEKTÖRÜ
Emre Hoca’ya göre ilk olarak bankacılık sektörüne çok ama çok dikkat etmek lazım. İşte Prof. Emre Alkin’in dikkat uyarısı yaptığı son derece önemli o noktalar;
‘’Bankaların sermaye yeterliliğine ihtiyacı var.’’ Bu söz bir analist tarafından söylendiği zaman da dikkate alınırdı; ancak çok büyük bir bankanın genel müdürü söyleyince dikkat kesilmek gerekiyor.
BOMBALARIN ETKİSİ
Hatırlarsanız daha önce, ne patlayan bombalar ne de çekilen bunca acının para ve sermaye piyasaları üzerinde maalesef etkili olmadığını ancak finansal kesimde bir kırılganlık oluşursa ciddi sıkıntılar çekebileceğimizi ifade etmiştim.
Büyük bir bankanın genel müdürü “eğer dikkatli olmazsak başımız dertte” deyince açıkçası endişelendim. Ekonominin birinci öncelikte olmadığı bir dönemden geçiyoruz. Doğrudur.
Ancak bu durum ekonomide kırılganlıkları göz ardı edeceğimiz anlamına gelmemeli. Finansal Kesim, bir ülkede kredi-mevduat mekanizmasını temsil etmesinden başka, bir de ödeme mekanizmasının belkemiğidir. Eğer bu “güven kuruşları” zayıflamaya başlarsa altından kalkılması zor bir durum ortaya çıkar.
RAPORLAR YETERSİZ
ABD ve AB’de sermaye ve likidite sıkıntısı çeken bankacılığın kurtarılması için harcanan para ile emeğe bakınca, aynısından bir tane daha yaşamamak için uyarıların dikkate alınması doğru bir davranış olacaktır.
SORUNUN KAYNAĞI
Paranın bol olduğu zamanda kabul edilebilir standartlarda yapılmayan fizibilite raporları sebebiyle verilen uzun vadeli kredilerin, bugün yükselen faizlerle yüzdürülmesi elbette sorun yaratacak.
BANKALAR İÇİN ZOR DÖNEM KAPIDA
Sermaye takviyesi gereken finansal kuruluşlar olup olmadığına elbette düzenleyici otorite karar verecek. Ancak, bankalar ve banka harici finans kuruluşlarını zor bir yıl beklediğini söyleyebilirim
KREDİLER ZORDA
Performanssız kredilerin toplam kredileri içindeki payı %3’ten biraz fazla olsa da bir anda bu oranın yükselebileceğini biliyoruz. Çünkü 2002 yılında bu oran %15’lerin üzerine çıkmıştı. Kredi hacmindeki artış yavaşlamaya devam ederse takipteki kredilerin oranı matematiksel olarak yükselecek. Bu da unutulmamalı.
Özetle, hafta sonu bankacılık kesiminin güçlü seslerinden birinin dile getirdiği bu durumu dikkatle takip etmeye karar verdim. Siz de edin. Bankacılık hisselerinin BIST endeksini birebir etkilediğini bildiğim için, takibimin sonuçlarını sizinle mutlaka yine paylaşacağım. Öte yandan, zor durumda olan ve Türkiye’den gitme planları yapan bankalar olduğu iddiaları artık giderek artmaya başladı. Kısacası banka sektörünü yakından izleyelim. Tabii ki, ABD’nin İran ile ilgili soruşturma sürecinde göstereceği tavır paralelinde de dikkat kesilelim.
VE MERKEZ BANKASI UYARISI
Emre Alkin hocanın ikinci dikkat çekmek istediği nokta Merkez Bankası.
Bakın Hoca neler diyor;
‘Ve TCMB sonunda dayanamayıp faizleri indirdi. Ancak, kendisinden beklendiği kadar değil. Hep söylüyorum. Merkez Bankası’nın yeni yönetimi atanmadan bu mevcut yönetimce radikal hareketler yapmaya gerek yok.
Belki de bu nedenle Merkez Bankası radikal adımlardan uzak durup sadece 25 baz puanlık bir indirimle yetindi. Kararın hemen ardından sosyal medyada şu yorumu paylaştım: “Büyüme endişesiyle değil ama kariyer endişesiyle yapılan bir faiz indirimi sanki …”
YÖNETİM SESSİZLİĞİ
Görev süresi sona ermekte olan bir yönetim normal olarak ya suya sabuna dokunmaz ya da biriktirip de yapmadığı ne varsa onu yapar. TCMB hiçbirini yapmadı ve yine orta bir yolu denedi.
Açıkçası 25 baz puanlık bir indirimin ekonomiye bu şartlar altında herhangi bir faydası yok. Döviz Kurları üzerinde hiçbir etkisi de olmadı zaten.
KOZ SİYASET CEPHESİNİN ELİNE GEÇTİ
Ancak siyaset cephesinin eline oldukça önemli bir koz verdi TCMB Yönetimi. Ankara’ya “faizlerin inince negatif bir şey olmuyormuş, boşuna direndin” diyeceği bir fırsatı altın tepsiyle vermiş oldu.
Adeta kendisinden sonra başkası oynamasın diye elindeki oyuncağı kırıp bırakan bir çocuk gibi.
Tabii ki, eğer Fed önümüzdeki Nisan Ayında faizleri yükseltirse bakın o zaman ilginç şeyler olabilir. TCMB’nin Para Politikası Kurul Toplantısı 20 Nisan’da.
KRİTİK TARİH 20 NİSAN
Yani şimdiki Merkez Bankası Başkanı’nın görev süresi dolduktan bir gün sonra. Normal şartlarda yönetim geçen hafta sonuncu toplantısını yapmış oldu. Dolayısıyla, yeni başkan zor bir kararla göreve başlayacak. Çünkü 20 Nisan’da TCMB toplanıp kararını açıkladıktan 6 gün sonra da Fed toplanıp kararını açıklayacak. Keskin bir viraj bekliyor para ve sermaye piyasalarını. Belki de atanma karmaşasında bu sefer TCMB pas geçer.
Bu arada Merkez Bankası’ndaki başkan yardımcılarının da önemli bir kısmının görev süresinin yakında sona ereceği de başka bir gerçek.
YENİ ATANACAK İSİMLER ÖNEMLİ
Yani Başkan değişirken Para Politikası Kurulu’nun da neredeyse tamamı değişecek. Bu sebeple atanacak kişilerin isimleri büyük önem kazanıyor. Daha şimdiden muhtemel başkan adaylarının isimleri dolaşmaya başladı ortalarda.
Merkez Bankası Yönetimine bir süredir kurumun içinden insanlar atanıyor. Medyadaki iddialar bu sefer bu alışkanlığın kırılacağı yönünde. Hem uzmanlardan hem de piyasa aktörlerinden edindiğim intibaı şu cümleyle özetleyebiliriz.
“TCMB Başkanı sözü dinlenen, söylediği çıkan, piyasayı duyan ve uluorta her yerde konuşmayan biri olmalı”.
KİM ATANACAK?
Bu özelliklerin hepsine sahip biri bulunduğunda elbette işler çözülmeyecek. Ancak Merkez Bankası’nın siyasetin ağır topçu atışı ile yıpranmış itibari kesinlikle tamir olacak. Yine de siyasi otorite ne derece bağımsız güçlü bir adayı oraya getirecek; o da ayrı endişe.
Tabii bu arada iç ve dış gelişmelerle zaten yorgun piyasalar iyileşmemek üzere iyice yıpranmazsa. Çok yorgunuz ama kendimizi daha da yormak için maalesef elimizden geleni yapıyoruz bu kadar sıkıntımız içinde.
METEHAN DEMİR