Metehan Demir
Konuk Yazar
Bu kaçıncı saldırı…. Bu kaçıncı acı… Bu kaçıncı umutsuzluk… İnsanlarda bir tedirginlik. Bu psikolojinin ülkenin ekonomisinden sokaktaki hayatına dek herkesi etkilediği kasvetli bir ortam. Kimsenin birbirine katlanamadığı, en tepedeki isimden en alta dek siyasette kimsenin eleştiriye bile tahammül etmediği bir ortam. Herkesin kendi doğrusunu kabulü şart tek doğru sandığı ve bunu da demokrasi diye diğerlerine dikte ettirdiği bir anlayış. Kanlı terör acısı yetmiyormuş gibi nefretin de toplumda dalga dalga yayıldığı bir sürükleniş.
Halkın illa bir taraf tutmaya zorlandığı ama aslında elindeki alternatiflere bakınca ‘hepiniz hatalısınız’ diye haykırmak istediği ama çıkış bulamadığı bir çaresizlikler bilinmezi.
Maalesef yine Türkiye, başkentinin göbeğinde çok ama çok büyük bir acının şokunu yaşadı. 28 şehit haberinin acısı ile kavrulan ülke ardından Güneydoğu’dan 9 şehit haberi ile bir kez daha sarsıldı.
ARTIK BUNLARI BIRAKMA ZAMANI
Artık ‘sözün bittiği yer, bıçağın kemiğe dayandığı yer, kimsenin bizi test etmesin’ diye beylik lafları, ‘unutmadık, unutmayacağız, hain saldırı, kalleş pusu’ diye sanki yeni bir şeyle karşılaşılıyormuş gibi tepkiler vermeyi ya da birbirimize ‘sen suçlusun’ diye saldırmayı bırakmanın zamanı. Artık, her kanlı terörist saldırıdan sonra durumu kurtaran hava harekatları düzenleme şovlarından ve copy paste lanet mesajları yayınlamaktan vazgeçme zamanı. Herkesin birbirini suçlama değil herkesin hatalarını kabullenme zamanı. Sen şu’sun bu’sun diye yaftalama, tehdit değil oturup konuşma zamanı. Herkesin bir adım geri atma zamanı. Kimse bu vatanı diğerinden daha az sevmiyor…Herkesi dinleme zamanı…
EVİMİZ CAMDAN, ZAMAN YÜZLEŞME ZAMANI
Zaman, camdan bir evde otururken dünyaya efelenme halkın duygularını gaza getirme değil artık gerçekten bu sorunu bu akan kanı durdurma zamanı. Zaman ülkeyi kilitleme noktasına getiren sadece PKK terörünü değil iç ve dış siyasette diğer problemleri de ‘nasıl çözeriz’ diye oturup yüzleşme zamanı.
Yoksa dönüşü olmayan bir bataklık, bir sürükleniş yavaş yavaş bizi içine çekiyor. Bazıları ‘yok canım bu ülkeye birşey olmaz’ kolaycılığına kaçsa da, yaşananlara dış ve iç tehditlere ekonomiye giderek tırmanan kamplaşmalara bakınca insanın boğazında birşeyler düğümleniyor.
KUCAĞINDA YAVRUSUYLA VATAN ARARKEN ÇELME YİYEN BABAYI UNUTMAYIN
Kimse bu ülkede kucağında yavrusu ile kendine vatan ararken çelme yiyen baba olmak istemiyor. Bu ülke çok büyük badireler atlattı. Şimdi okyanuslar geçmiş bu ülke sığ derelerde boğulmayı hak etmiyor. Herkes Pakistan’ı, Libya’yı, Suriye’yi, Irak’ı iyi okumalı. Oralarda birbirini yiyen kendi sorunlarını çözemeyen ülkelerin ne ağır bedeller ödedikleri açıkça ortada.
ÜRPERTEN RAKAMLAR
Dün bir televizyonda gördüm, ’18 saatte iki saldırı’ oldu diye başlık vardı. Beyler uyanın artık bu ülkede her saat bir yerlerde sürekli saldırılar oluyor. Son 48 saatte 41, geçen temmuzdan bu yana 310’dan fazla şehidin verildiği, bine yakın yaralının olduğu ve yüzlerce masum sivil ve çocuğun hayatını kaybettiği bir kanamadan bahsediyoruz.
ÜZÜCÜ OLAN
Ne garip ve üzücü biliyor musunuz; ben de Tayyip Erdoğan’ın izlediği politikaları çoğu kez yanlış buluyorum. Ama aynı zamanda Güneydoğu’da hayatını kaybeden şehitlere ve yaralılara da üzülüyorum. Ama bazı yerlerde dikkat çeken öyle bir yaklaşım var ki; ‘Eğer Erdoğan’a karşıysan şehitlere de onun yüzünden diye üzülmeyeceksin.’ Bu şehitler de tıpkı sizin bizim gibi hepsi sevgili çocuklarının babası, annelerinin biricik oğlu, ailelerinin umudu. Bir kaç istisna bile olsa ki zordur bu çocuklar milletinin evlatları. Ben de, Selahattin Demirtaş’ın Ankara’da Genelkurmay servislerine saldırıyı kınamasını da alkışlıyorum ama onun bir çok söylemine de şiddetle karşı çıkıyorum. Artık bu akıl tutulmalarını durdurmak lazım. Herkesin kendimize yakın da uzak da olsa taraftarlık yapmadan hatalarını görmemiz söylememiz lazım. Ama kahramanlara haksızlık da yapmamak lazım. Onların ne Erdoğan ne de başkasının adamı. Onlar milletinin adamları.
DAĞ GİBİ SORUNLAR
Türkiye uzun bir süredir kaynıyor. Tüm dünya endişe ile izliyor. Hadi bugün PKK terörden vazgeçiyorum dese, geride dağ gibi sorunlar var. Terör saldırıları ile bu ülkede yüzlerce insanı daha yeni öldüren aynen tehdidi devam eden IŞİD, aşırı sol ve sağ diğer terör örgütlerin eylem riskleri, başta PYD-YPG olmak üzere Suriye çıkmazı, 2 milyondan fazla Suriyelinin bu ülkede giderek artan sorun grafiği, Rusya ile yaşanan büyük gerginlik, BM Güvenlik Konseyi ve Amerika ile sürekli restleşme, Irak, İran ve İsrail ile şeytan üçgeni çıkmazları, iç kamplaşmalar ve artan nefret dalgası. Tabii ki artık bunların yansımaları ve güvensizlik umutsuzluklarla ekonominin durma noktasına gelmesi. Dış politikada zamanında dost olarak işbirliği yapıp bugün kimileri ile düşman kesilmeler dahil dev yalpalamalar da bu süreci ekstradan tetikliyor.
KİMSE BİRBİRİNİ KANDIRMASIN
Kimse birbirini kandırmasın. Birbirine bağırmasın. Ortada adı konmamış bir garip savaş hali yaşıyoruz. Hem de çok cephede. ‘Birileri Türkiye’nin yükselmesini istemiyor dış ve iç mihraklar var’ türü sözleri de artık bırakma zamanı. Tabii ki bunlar olacak. Önemli olan bizim bu ülkenin vatandaşları olarak bunlara ne kadar müsaade edip etmediğimiz. Ama görünen o ki; biz de birbirimizi yiyip bitirmede o mihraklardan geri kalmıyoruz. Birileri Türkiye’nin düğmesine bastı demek kolay. Her ülkenin düğmeleri vardır. Önemli olan o düğmelere bastırmamak. Ama biz adamların elini tutup o düğmelere bizzat kendimiz bastırıyoruz.
ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE DURUM
Terör önümüzdeki dönemde pek parlak bir tablo çizmeyecek. Sur, Cizre ve Silopi’deki şehirlerin rehin alınmasına yönelik PKK’nın hendek ve barikat taktikleri başka merkezlere de kayacak. Oralarda da operasyonlar başlayacak. Halen haberlere göre, Yüksekova’da 120 barikat ve 80 hendek olduğundan bahsediliyor mesela. Havalar ısındıkça ortam da maalesef ısınacak.
3 ÖNEMLİ HABER
Bu satırlarda sizlerle hep önemli bilinmeyen detayları paylaştık bu güne dek. Bitirmeden de yine aynı şeyi yapalım;
1- MİT 2 KEZ UYARMIŞ: Ankara’daki saldırı için ilk olarak bir ay önce tam 19 Ocak’ta, son olarak da 12 gün önce resmi yazı ile emniyet ve askeri, olayın olduğu yerler dahil bizzat bombalı araç saldırıları konusunda uyarmış. Yani basında çıkanın ötesinde 1 değil tam iki kez. Bunlar ilgili kurumların son bir aylık arşivlerinde kayıtlı. Neden bu kadar ağırdan alındı. İstihbaratın gelmesi ile eylemin kuluçka süresi boyunca defalarca oralara gelen teröristler neden saptanamadı; bunlar zamanla anlaşılacak.
2- PERSONEL UYARILMIŞ: Benzer uyarı mesajları aynı zamanda Genelkurmay ve Hava Kuvvetleri’nde personele duyurulmuş. Ama eskortlarla korunmayan servislerde sadece tek başına tüfekle oturan bir askerin nasıl bir koruma yapabileceği de ayrı bir soru işareti.
3 -ASKER O YASAYI İSTEDİ Mİ? Bu arada yine bazı basın organları buradan kaynak vermeden alıntı yaparlar ama siz yine de ilk kez burada okuyun. Asker de güvenilir kaynaklara göre; hükümetten Doğu ve Güneydoğu’da daha rahat operasyon yapabilmek için komuta ve koordinasyon yetkisi istemiş. Daha da ilginci derin Ankara kulislerinde, askerin istihbarat toplama dahil hükümetten özel bir kolluk kuvveti yasası istediği konuşuluyor.
BİRLİK OLMAK İÇİN DAHA NE KADAR ACI YAŞAMAK LAZIM
Bir ülkenin birlik olması için daha ne kadar acı yaşaması lazım. Artık gerçekten yeter. Tükeniyoruz hep birlikte… Ve bu çağrı Cumhurbaşkanına da muhalefete de HDP’ye de medyaya da. Herkese, hepimize… Daha ne kadar acı ile doyuracağız hırslarımızı nefretlerimizi..
Bu savaşın bu inadın kazananı olmaz; tek kaybedeni ise bu halk olur… Bazıları şimdi duymasın. İnşallah bir gün sesimizi duyan olur… Belki bir yerlerde karar alıcılardan siyasilerden samimi bir şekilde okuyan olursa bu yazı bir başlangıç olur…
Kimbilir…