Biz birbirimizin gözünü oyarken

Biz birbirimizin gözünü oyarken

Metehan DEMİR
Gazeteci

Bizim Türkiye’de çevrecilik işleri bazılarına göre entel dantel meseleler kabul edilse de olaya ciddi açıdan bakıldığında aslında dünya gerçekten yaşanabilir limitlerinin sonuna geldi. 

Yani şimdi nasıl olsa yaşayıp gidiyoruz dediğimiz dünya, aslında torunlarımızın 2100 yılında yaşadıkları şehirlerin sular altında kaldığı, toplumsal huzursuzluk ile kıtlıkların yaşandığı, temiz su ve havanın bulunamadığı bir cehenneme dönecek. Bunlar kehanet değil tespit edilmiş acı gerçekler. 

Dünyanın yaşanabilir olması için de doğrudan taşıma ve enerji kaynaklarının revize edilmesi kaçınılmaz bazı global diyetlerin uygulanması gerekiyor. 

Bu nedenle de konunun ciddiyeti ve yaklaşan tehlikelerin farkında olan global örgütler ve öncü ülkeler sayesinde hatırı sayılır adımlar atılmaya çalışılıyor. Şüphesiz bunun son yıllardaki en önemli adımı da hafta sonu Paris’te atıldı. 

BİZ BİRBİRİMİZİN GÖZÜNÜ OYARKEN 

Paris İklim Zirvesi olarak da anılan 21. BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nda (COP21) 195 ülke ile tüm dünyanın altına imza attığı bir anlaşma metninde mutabık kalındı. Biz hala Türkiye’de birbirimizin kaşını gözünü oyarken bu anlaşma şu anda dünyanın bir numaralı gündem maddesi. Çünkü iki haftadır yoğun müzakerelerle varılan sonuç, dünyanın geleceğini, gelecek nesillerimizi kurtarmak açısından tarihi bir anlaşma. 

Anlaşma’da, yoksul az gelişmiş ülkelerin, iklim değişikliğini 1.5 derecede sınırlandırma, uzun vadede ekonomileri karbonsuzlaştırma ve yüzde yüz yenilenebilir enerjiye geçiş hedefi, ülkelerin farklılıklarına saygı duyan esneklik mekanizmaları gibi hassas noktalar var.

Anlaşma 2020’de yürürlüğe girecek. Mutabakatta, karbon salımlarını azaltma hedeflerinin bildirilmesi ve bu hedeflerin düzenli olarak gözden geçirilmesi gibi maddeler ülkeler için bağlayıcı olurken; ülkelerin karbon salımları koyduğu hedefler bağlayıcı değil. Şöyle kısaca ön plana çıkan maddelere bakalım sonra Türkiye için ne anlama geliyor, onu konuşalım.

NELER VAR ?

Resmi yabancı güvenilir haber ajanslarına göre; anlaşmada bazı temel noktalar şöyle:

  • Fosil yakıtlara zaman içinde ciddi kısıtlamalar getirilmesi; yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilirken kömür başta karbon salan yakıtların kullanımının azaltılması. Yüzyılın ikinci yarısında sera etkisi yapan gazların oluşumuyla bunların azaltılması arasında bir denge kurulması.
  • Küresel sıcaklık artışının 2 santigrat derecenin “oldukça altında” tutulması ve 1.5 dereceyle sınırlandırılması için çaba harcanması. 2 derece olduğunda dünyada önemli şehirler buzulların erimesiyle sular altında kalacak ve insanlar sefalete mahkum olacak.
  • Kaydedilen ilerlemenin her beş yılda bir gözden geçirilmesi. 2020’ye kadar gelişmekte olan ülkelere iklim finansmanı için her yıl 100 milyar dolar destek sağlanması ve bu rakamın ileride artırılması

HANİ O KÖMÜR 

Paris’te çok net olan bir nokta var. O da artık kömürü sıkıntılı günler bekliyor. Hani bizim şu kış günlerinde havada ağırlığını kokusunu hissettiğimiz o kömür. Hani, Türkiye’de her kış belediyelerin bile kaçak dağıttığı o kömür. Hani Türkiye’nin enerji politikalarının bir bölümünü üzerine kurduğu zehir deposu santrallerin ihtiyacı olan kömür.

TÜRKİYE’NİN SÖZLERİ 

Bu süreçte; Türkiye ise, 2030’a kadar sera gazı emisyonunu büyüme senaryosu üzerinden yüzde 21 düşüreceğini, enerjide güneş enerjisini 10 gw, rüzgarı yüzde 16 gw’a çıkartacağını, hidroelektrik enerji potansiyelinin tamamını kullanacağını, 2030’da nükleer santral kuracağını, elektrik iletim dağıtımındaki kaybı yüzde 15’e indireceği taahhüdünde bulunuyor. Bazı uzmanlar ise, özellikle sera gazı konusunda Türkiye’nin samimiyetinden kuşku duyuyor.

Yine de; gelecek nesillerine eğer biraz saygısı varsa, Türkiye’nin de artık altına imza attığı bu anlaşmanın gereklerini yerine getirmesi insanlarına karbonsuz bir yaşamı sağlaması gerekiyor. Sadece Türkiye’de değil dünyada da bundan sonra kömür sektörü ciddi bir krize girebilir. Tabii bu da lojistik dahil diğer sektörleri etkileyebilir.

ZAVALLI VOLKSWAGEN 

Geçenlerde bir arkadaşım; Volkswagen’in ABD’de başta yaşadığı hava kirliliği emisyon oranları ile ilgili sıkıntı için espri yollu, ‘Ya zavallı Volkswagen, bizim iki halk otobüsü beş minibüs tek başlarına Volkswagen’in arabalarından daha çok kirletiyor havayı İstanbul’da. Ama bizde duman içinde yaşamak artık alışkanlık olmuş. Bizde herşey lafta. Bu mevzular kimin umrunda. Bu zehir saçan egzozları şikayet etsen sana gülerler ya da döverler” dedi.

Türkiye’de şimdi farketmediğimiz ya da görmezden geldiğimiz bu karbon salınımları ve hava kirliliği üzerinde her geç kalışımız torunlarımıza yaşayabilecekleri değil Allah korusun ama maalesef onlara ölecekleri bir dünyanın temelini atmaktan başka birşey değil.

Var ya o meşhur sözümüz: ‘Ne var canım bana birşey olmaz.’

Doğru; sana şimdi birşey olmaz. Ama senden sonra kimin varsa ona olmadık kalmaz.

Unutma; 1900’dan beri deniz seviyesi 19 santimetre yükseldi. 2100’de bir çok şehir sular altında kalacak. Her şehir teker teker belli.

Evet; Sular yükseldi ve eğer dikkat etmezsek insanlığı gelecekte silene dek yükselmeye de devam edecek.

‘Çevre işleri entel mevzular. Bana birşey olmaz’ diyen arkadaşım bilmem anlatabildik mi?

Görüşmek üzere…..

1